Dini ve İslami Bilgiler | Allah yolunda

Tasavvufta Rabıta Nedir?

Tasavvufta Rabıta Nedir?

RABITA NASIL YAPILIR VE RABITANIN
ÇEŞİTLERİ

Değerli okurlarımız bu gün sizlere rabıta nedir, nasıl yapılır onu anlatmaya çalışacağız;

Rabıta, bağ, alaka, artırmak, güçlendirmek, vuslat ve muhabbet anlamlarınadır. Nasıl sevgi, sevgilinin hayalini, güzelliğini, hal ve hareketlerini düşünerek kalbi sevgiliye bağlamak ise, rabıta da aynı şekilde kişinin mürşidine sevgiyle gönülden bağlanmasıdır. ur’an’da aynı kökten “ribat”, “murabata”, “rabt-ı kalb” şeklinde muhtelif kavramlar yer almaktadır. Ribat ve murabata, sınır boyunda nöbet beklemek, cihada hazırlıklı olmak ve nöbet beklemeye yarayan mekan, gibi anlamlar ifade eder. Kelimenin böyle fizik bir anlamı olduğu gibi, metafizik ve mistik bir anlamı da vardır. Nitekim rabıt ve rabıta kelimeleri aynı zamanda zahid ve zahide
anlamına gelmektedir Râgıb İsfahânî, el- Müfredat adlı Kur’an lugatında “Ey îman edenler, sabredîn, düşmanlarınızla sabır yarışı yapın ve murabata yapın, (savaşa hazırlıklı olun, nöbet tutun’) Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.” (Alü imran, 3/200) ayetinde geçen murabata kelimesinin iki anlamı olduğunu belirtmektedir. Bunlardanbiri müslüman ordugahlarında düşmana karşı nöbet, diğeri de bir namazdan sonra diğerini bekleyerek nefse karşı uyanıklık, kalbe girebilecek düşmanlara karşı duyarlılıktır (el-  Müfredat, s 271). Rabıta her ne kadar Nakşibendıyye tarîkatına has bir özellik olarak dikkat çekiyorsa da, aslında bütün tarîkatlarda vardır. Hatta insan olan her yerde rabıta vardır. Çünkü rabıta, fıtrî ve tabiî bir olgudur, ideal kahramanların, ideal davranışlarından yararlanma, o kahramanlarla bütünleşme ve aynîleşme yoludur. Rabıta insanî bir insiyaktır. Fizik, içtimaî, ruhî ve ahlakî kişiliğin başkaları üzerinde olumlu, ya da olumsuz etkisidir. Her san’atın ve ilmin pir ve uzmanı, o ilim ve san’at mensupları için örnek ve ideal insandır. Tasavvufta hedeflenen kamil insanı yetiştirmek üzere müridlerin gönlüne kamil bir model konulur ve mürid onunla aynîleşmeye çalışır. “Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar.” “Üzüm üzüme baka baka kararır” “Kır atın yanında duran ya huyundan, ya suyundan.” gibi Türkçemizdeki atasözleri, bu ma’nadaki kalbî bağlılık (rabıta) ve fizik beraberlik sonucu meydana gelebilecek
etkileri ifade etmektedir. Tasavvufta rabıtanın amacı “rabıta-ı huzûr”dur. Yani sâlikin daima huzûr-i ilahîde bulunduğu duygusunu sağlamaktır. Her an Allah’ı karşımızda görür gibi yaşamaktır. Bunu sağlamak çok zor bir olaydır. Çünkü Allah müşahhas bir varlık değildir. Öyleyse kulun yoğunlaşmasını sağlayacak, teksifini
kolaylaştıracak bir terbiyeye ihtiyaç vardır.
Tasavvufta bu terbiye yollarından biri de
insan-ı kamil konumundaki şeyhle kalbî
irtibattır Murşid-i Kamil, kendisine bağlanan
saliki alır, önce Hazreti Rasül’de fani olmaya,
ardından da asıl paye olarak Rabb-ı Mutealde
faniliğe ulaştırır.
Rabıta bir bakıma başkalarına benzeme ve
taklid arzusunun tezahürüdür. Bu yönüyle
tasavvufî eğitimde bir terbiye vasıtası olarak
görülmüştür. Çocuklukta anne-babayı taklitle
başlayan, öğretmen ve ideal şahsiyetleri
taklidle gelişen insandaki benzeme duygusu,
fıtrîdir. İstenildiği kadar karşı çıkılsın, her
insanın hayatında bunun belli bir yeri vardır.
Ancak burada taklidden kastedilen, gelip
geçici hevesler türünden olan benzeme değil,
aynîleşmedir. Zira basit taklidler, moda gibi
gelip geçicidir. Aynîleşme ise taklidin bir ileri
derecesidir. Aynîleşmede önce benimseme ve
zamanla i’tiyâd haline getirme söz konusu dur.
Tasavvufta rabıta, kamil ahlak sahibi kişilerle
kurulması istenen sevgi bağıdır. Sevenle
sevilenin bir olmasıdır. İnsan karakteri,
başkalarının yaptıklarını aynen yapmak
suretiyle farkına varmadan bir biçim kazanır.
Kişinin şahsiyetinin dokunmasında sevdiğinin
tavırları önemli bir fonksiyon icra eder.
Çünkü insan sevdiklerini önyargısız ve peşin
hükümsüz benimser ve onlarla bütünleşir
(identıficatıon). Yıldızlar ve güneş için cazibe
gücü ve çekim kanunu neyse insanlar için de
sevgi odur.
Tasavvufta rabıta, müşahede ve iyan
mertebesine ulaşmış bir murşid-i kamile
gönül bağlamak, huzûrunda ve gıyabında onun
suretini, sîretini ve rühaniyyetini hayal etmek,
yanında iken takındığı tavrı, gıyabında da
sürdürmeye çalışmak ve edebe riayet
etmektir. Rabıtada önemli olan şeyhin suret
ve sîretini hayalde muhafaza etmektir.
Mürşidin huzûrunda bulunma mülahazası,
ba’zan icmalî, ba’zan tafsîlî bir biçimde olur.
Mürid dikkatini şeyhi üzerinde
yoğunlaştırmalıdır. Bu suret ve sîreti hayalde
muhafaza durumu, zamanla şeyhin ahlak ve
özellikleriyle bezenmiş hale gelmeyi sağlar
Buna fena fı’ş-şeyh denir.
Konuya psikolojik açıdan yaklaşıldığında,
psikolojide örnek alınan enerjik karakterlerde
“sirayet özelliği nin varlığı kabul edilmektedir.
Güçlü insanlar daima, zayıflar için ilham
kaynağıdır. Adeta onları peşlerinden gitmeye
zorlamaktadır. İleriye atılan bir kumandanın
askeri harekete geçirmedeki gücü buna en iyi
örnektir. Güçlü insanlar ve büyük liderler, bir
mıknatıs gibi, aynı karakterde olan insanları
kendilerine çeker ve etkilerler. Çünkü güçlü
insanların sergilediği örnek etkileyicidir.
Herkes onları taklid etmek ister, onlara
duyulan hayranlık hissi zihnî kabiliyetleri
geliştirir insanın ma’nevî bakımdan
yükselmesine engel olan nefse karşı koyma
direnci kazandırır.
Hadîs-ı şerifte şöyle buyrulmaktadır
“Salihlerin anılması anında rahmet-ı ilahiyye
iner” (bk Keşfu’1-hafa, II, 70, 1772) Salihlerin
sadece hatırlanmış olması rahmet-ı
ilahiyyenin nüzulü için yeterli olmaz. Ancak
gönülden onlara uyma ve onların izinden
gitme arzusu ile kusurları giderme isteği
uyanırsa bu, insanda aktivite ve aksiyon
sebebi olur iyi işlerin sebebi, gönüldeki iyi
arzu ve istektir. Salihleri iyi halleriyle anmak,
böyle bir hevesin meydana gelmesine sebep
olduğundan onları anmak rahmete medâar
olur. Salihleri anmak, onlara benzemeye,
onlara benzemek de rahmet-i ilahiyyeye
medâr olduğu gibi, onların güzel ahlakını
düşünüp benzeme arzusu taşımak da aynı
sonucu doğurur.
Sûfîlere Göre Rabıtanın Delilleri
Süfîler rabıtayı tabiî bir olay olarak görmekle
birlikte bazı ayetleri buna delil sayarlar. Bu
ayetlerin ba’zıları şöyledir:
1- “Ey îman edenler, Allah’tan korkun ve
sadıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 9/119)
Ayette geçen “beraberlik”konusunu
Nakşbendiyye meşayihından Ubeydullah Ahrar
(ö 895/1490) şöyle açıklar: “Buradaki
sadıklarla beraber olma emri, mutlak ve
daimî bir beraberliği ifade eder. Beraberlik iki
türlü olur. Hakîkî ve hükmî beraberlik. Hakîkî
beraberlik sadıklarla aynı mecliste büyük bir
kalb huzuru ile fizik olarak da ortamı
paylaşmaktır. Hükmî beraberlik ise onlarla
aynı mekanda olmanın imkansız olduğu
zamanlarda gıyabî olarak suret ve sîretlerini
tahayyül etmek suretiyle fikrî, zihnî ve kalbî
olarak beraber olmaktır”.
2- “Ey îman edenler, Allah’tan korkun, O’na
yaklaşmaya vesile arayın! O’nun yolunda cihad
edin.” (el-Maide, 5/35) Ayette geçen “vesile”
mutlak, dolayısıyla da genel anlam ifade eder.
Rabıta da O’na yakınlığa bir vesîle olduğundan
bu hükme dahildir. Bilindiği gibi vesîle,
“Allah’a yaklaşmak için istifade edilebilecek
herşeydir”. Hakk’a yakınlıkları bilinen ve
“görüldüğünde yüzleri Allah’ı hatırlatan” (bk
İbn Mace, Zuhd, 4). Allah adamlarını Allah’a
vesîle saymak hem tevessül, ham de rabıtadır
Salihlerle tevessül etmeye hadislerde ruhsat
vardır.
3- “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki
(ittiba’), Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı
örtsün.” (Alü imran, 3/31) Ayette geçen
“ittiba’ görmekle olur. Görmenin de bir
maddî, bir de ma’nevî olanı vardır. Maddî
görme basarla, ma’nevî görme basîretle olur.
Rabıta da ma’nevî ru’yetten başka birşey
değildir Mürşidine rabıta edenin şeyhinin
bağlı bulunduğu silsile yoluyla Hz Peygamber’i
görmüş sayıldığı görüşü tasavvufta esastır.
4- “O kadın (Züleyha) andolsun, ona (Yusuf’a)
musallat olmayı kafasına koymuştu. Eğer
Rabbının burhanını görmemiş olsaydı, o da o
kadını arzulamıştı. İşte biz ondan fenalığı ve
fuhşu bertaraf edelim diye burhan gönderdik.
Çünkü Yusuf, ihlasa erdirilmiş
kullarımızdandı.” (Yusuf, 12/24) Ayetin
tefsirinde Zemahşerî “burhan”ı şöyle
açıklamaktadır. Burhandan maksad Ya’kub (a
s )’ın sûretinin bir anda Yusuf’un gözünün
önünde canlanıp hayretle parmağı ağzında ona
“Aman kendine sahip ol’ Ondan yüz çevir !”
diye hitab etmesidir. Babasının böyle gözünün
önünde canlanıp kendini uyardığını gören
Yusuf, toparlanmış ve bu işten
vazgeçmiştir.” (bk el-Keşşaf, 11,312) Rabıta bu
ayetin tefsirindeki “Yusuf’un Ya’kub’un
hayalini görmesi” gibi, müridin şeyhinin
hayalini gözünde ve gönlünde taşımasıdır.
Hz. Peygamber’e salat-ü selam getirerek
gönülde bir sevgi bağı oluşturmak da bir tür
rabıtadır. Hz. Hasan’ın dayısı Hind b Ebî
Hale’den Hz. Peygamber’in hilyesini sorarak
“Onun özelliklerini dikkate alıp onunla kalbi
bir bağ kurmak için, senin onu bana tasvir
etmeni istiyorum “demesi (bk Tirmizi, Şemail,
s 17-18) bir bakıma kalbi alaka ve rabıtadır.
Hadis kitaplarında Hz. Peygamber’in
konuşmalarını nakleden sahabilerin “Şimdi
onu görür gibi oluyorum, onun şöyle şöyle
yaptığını gözümle görür gibiyim” (bk Buhari,
Enbiya, 54, Müslim Cihad, 105) tarzındaki
ifadeler, bu tur hayalde canlandırmaların fıtrî
ve tabiî oluşunu göstermektedir.
Rabıtada kafa karıştıran taraflardan biri, belki
resimle yapılan rabıtadır. Özellikle tevhîdi
ikame için gelmiş ve putlarla mücadelede
tevhidin tenzîhî boyutuna büyük önem vermiş
bir dinin mensuplarının fotoğraf kullanarak
rabıta yapmaları, genellikle tehlikeli
değerlendirmelere sebebiyet vermektedir. Bu
tür değerlendirmelere sebebiyet vermemek
için resimle rabıta yapılmaması tavsiye
edilmektedir.
Netice itibârıyla rabıta, Allah ile kul arasına
üçüncü bir şahsı sokarak irtikab edilmiş bir
şirk değil, aksine mürîdin önüne ve gönlüne
sunulmuş bir model şahsiyete benzemesi,
onunla olan kalıp beraberliğini kalb ile
sürdürmesidir.
Rabıtanın Çeşitleri, Yararları ve Nasıl
Yapılacağının Açıklanması
Rabıtanın bir çok çeşidi vardır :
I- Üstadın Huzurunda Yapılacak Rabıta:
Mürid kendisini tahta oturmuş bir hükümdarın
önündeki dilenci gibi düşünür. Kalbini de
keşkül ( dilenci çanağı) gibi düşünerek onu
hükümdarın önüne koyup bağışlayacağı şeyi
bekler. Üstad hazır bulunduğundan burada
hayal etmek gerekmez ve hayali rabıta
yapılmaz. Müridde şuhud ( olağan dışı
görüntüler), mahviyet ( kendini yok bilme),
kalp sızlanması gibi şeyler olur ve korkmazsa
bu hallerin artmasını ister.
Fakat korku olursa rabıtayı bırakır. Eğer
kendisinde herhangi bir hal belirmezse mürit
üstadından yardım istemeyi en büyük kazanç
bilir. Çünkü aciz ve cimri değildir. Fakat her
şey Allah-u Tealanın (c.c) ezeldeki ilmine göre
belirli bir zamanda olur, daha önce açığa
bakmaz. Mürid nefsine : Büyüklere bağışlanan
sevgi ve aşktan sana da pay verilir diyerek
avutur. Nefsi inanmaz ve kendisine; Sen kötü
talihli ve yoksunsun diyerek karşı çıkarsa,
mürit derhal Allaha (c.c) sığınarak : Nefsim
kusur sendedir suçlamasıyla yalvarmalıdır.
Ayrıca nefsinin iyi işlerinden ve
kemaliyetinden ( olgunluğundan) Allaha (c.c)
sığınmalıdır. Allahın ezelde kendisi hakkında
iyilik ve yardımının olduğunu; yüce hedef ve
amaçların Onun bağışlanmasıyla
gerçekleşebileceğini bilmelidir. Her türlü
kemalatı ( olgunluğu) Ondan istemelidir. Mürit
yeteneğine güvenmemeli; yalnızca Allahın
iyilik ve cömertliğini kendisi için yeterli
görmeli ve üstadının yardımını dileyerek
kesinlikle kendisiyle Allah-u Teala (c.c)
arasında aracı olduğuna inanır. Bu düşünce
onun nefsini tembellik ve ümitsizlikten
kurtarır. Cenab-ı Hakkın (c.c) şu ayeti bunu
göstermektedir.
Bizim yolumuzda ciddiyetle çalışanları,
yolumuza ileteceğiz.
II- Üstadın Bulunmadığı Yerde Yapılacak
Rabıta:
1) Hatme yapılırken rabıta : Hatme
başlamadan önce hatmenin hoş geçmesi,
gönül rahatlığıyla yapılması ve mürşidinin
orada hazır bulunması dilenir. Böylece onun
yardımıyla kalp huzuru elde edilir. Hatme
duası okunurken isimleri geçen tarikat
büyüklerinin ruhaniyetleri hazırdır. Her biri
kendine uygun muhabbet ( sevgi) , marifet
( Allahı (c.c) bilme), dünyayı terk etme, sabır,
sıkıntılara katlanma gibi kıymetli armağanlarla
birlikte gelirler. Bu armağanların dağıtılması
üstad hatme yapılmasına aracı olduğundan
onun eliyle olur. Hatme yapılması müritlerin
yararı içindir ve onlar da bu armağanları
ancak üstadlarından isterler.
2) Şekli ( suri ) ve manevi rabıta : Müridin
şeyhini gözünde canlandırarak düşünmesidir.
Sanki üstad karşısından oturmuş, yüzü ayın
ondördü gibi nur saçar. Oradan çıkan ışıklar
müridin kalbine gelir, sonra da tüm bedenine
yayılır. Şekli rabıtanın diğer bir çeşidi de
müridin mürşidini tüm bedenini saran nurdan
bir giysi gibi düşünmesidir. ( Telebbüs elbise
rabıtası ) Bu giysiden yayılan ışığın kalbine,
diğer latifelerine ve sonra tüm bedenine
yayıldığını düşünür.
Bu tür rabıta, rabıtadan feyz alan kişilere
verilir. Yine bu rabıta vesveselerine saldırısı
arttığında, kalbin sıkıntı ve hayrete düştüğü
anlarda ve üstadın müridin gözünde
heybetinin kaybolduğu durumlarda yararlıdır.
Bu rabıta şeyhin müride geçmesi ve
birleşmesiyle olur. Bu durumda mürit
kendisini zarf olduğunu, şeyhinin de içine
girdiğini düşünür.
Bu şekilde mürit çoğu zaman hiçlikte olur;
kendi yerine mürşidini görür, ondan fani (yok)
olur ve onunla birleşir. Şöyle ki; birleşme ve
yok olma ancak muhabbet ( sevgi) ve
mahviyetin ( kendini yok bilme) en son
derecesinde gerçekleşir. Manevi Rabıta :
Bu rabıta şekil ve nurlarla ilgisi olmayan,
duyularla belirlenemeyen, yüce bir anlam
olup ancak kalp ile bilinir. Şekli rabıtadan
sevgi, manevi rabıtadan ise ihlas ( içtenlik )
doğar. Bazen her iki rabıta birleşir, parlak
dolunay gibi mananın heybeti ve görüntüsü
birlikte gözlenir. Düşünüş veya görünüşün
sonucuna göre sevgi veya ihlastan her biri
diğerini bastırır. Hangisi çoksa diğerini yok
eder. Bazen de her ikisi eşit olarak beraberce
bulunurlar.
Bu Rabıtanın Çeşitleri :
Üstadın sözlü emirlerini o bulunmasa bile
yerine getirmek; yasaklarından sakınmak;
hoşlanmadığı şeyleri bırakmaktır.
Üstadın her şeyi kuşattığını ve her şeyde
tasarruf ettiğini ( etkileme yetkisi verildiğini)
düşünmek; üstadın kemalatının dışa
vurduğunu açıkça görmek.
Üstadını görmeyi ve onunla buluşmayı kalbi
yanarak aşırı istemek. Onunla ilgisi olan
şeyleri ( evladını, mallarını, evlerini,
bağlılarını ve hizmetçilerini) düşünmek. Ondan
ayrılmaktan üzülmek.
Bir günahtan kaçınırken, yolda yemek yerken,
üstadını kendi ile birlikte görmek. ( bu
durumda edebli olunmalıdır. )
Mürid uyurken, ayağını uzatırken ve abdest
bozarken kıbleden sakındığı gibi üstadının
bulunduğu yönden de sakınmalıdır.
Üstadın bulunduğu yönü nurla kaplanmış,
diğer yerleri karanlık görmek ve şeyhinin
bulunduğu yöne yönelmek.
Mürit bütün ibadetlerini hal ve hareketlerini
tümüyle rabıta yapmalıdır. Namazdan,
uykudan, ders alma e vermeden önce rabıta
yapmalıdır. Çünkü ki rabıta arasında yapılan
işler tamamen rabıtayla geçirilmiş olur.
Uyandıktan sonra üstadını başı ucunda
düşünmek. Böylece yatarken , kalkarken
edebe uyulur.
Dost ve arkadaş toplantılarında, yemek
davetlerinde mürşidinden öğrendiği sohbetleri
yaparsa maddi iştahtan önce manevi iştah
elde edilir.
Müridin hanımı ile buluşmadan önce
mürşidinin sohbetini yapması çok yararlıdır.
Buna özen gösterilmelidir. Bu sohbetten
hanımında manevi şehvet doğar, sonra ruhta
manevi sevgi oluşur.
Müridin diğer alim ve şeyhlerin yanındayken
ve özellikle kendi şeyhine karşı iseler
rabıtaya önem verir. Böylece onlar mürşidine
olan sevgi ve ihlası azaltıcı etkide
bulunamazlar ve manevi halini ortadan
kaldıramazlar.
Haset ( çekememezlik) ve gıpta ( imrenme)yı
önleyen rabıta : Güzel binek, değerli yiyecek,
şahane evler, yeşil ve etkileyici yerleri
gördüğünde mürit rabıta yaparak şu şekilde
düşünür: Keşke mürşidim burada olsaydı şu
su başında sohbet etseydi, ne güzel olurdu
veya şu güzel giysileri giyseydi, şu güzel
binite binseydi, şu şahane köşkte otursaydı.
Bu şekilde düşününce haset ve gıpta yerine
sevgi doğar, insan günah işlemekten kurtulur.
Ayrıca bu durum nazara ( gözdeğmesi) da
engel olur.
Nimetler (iyilikler) karşısında rabıta : Üstadım
bende bu nimetlerin bulunmamasından dolayı
zayıflık ve ümitsizlik gördü; Allah-u Tealaya
(c.c) yalvararak rica etti onun duası nedeniyle
Cenabı Hak ( c.c) bana bu nimeti bağışladı.
Bundan dolayı nimeti veren Allah-u Tealaya ve
aracı olan üstadıma teşekkür etmem gerekir.
Müsibet ( bela) anında rabıta : Üstadım bende
kibir, kendini beğenme, şımarıklık ve dünyaya
düşkünlük gördü. Nefsimdeki bu kötülüklerin
gitmesi için Allah-u Tealaya ( c.c) yalvardı,
rica etti. Cenab-ı Hakk da ( c.c) bana bu
musibeti verdi. Çünkü; Allah-u Tealanın ( c.c)
rahmeti, kalpleri kırık olanların yanındadır.
Hadisi şerifine göre bu musibet benim için
esasta en büyük iyiliktir. Bu bela nedeniyle
gaflet ve kendimi beğenmekten kurtulur,
uyanık olurum. Bundan dolayı Allah-u Teala
( c.c) ve üstadıma teşekkür etmeliyim diye
düşünür.
…sekin sekin…

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ